Yazılı kültür
birikimine sahip bütün milletlerin edebiyatlarında muasırları arasında
sivrilen, müteakip asırlarda hafızalardan silinmeyen, her okunduğunda ayrı
lezzet veren, kendinden sonra yazılan ürünler üzerinde müessir olan eserler
yazılmıştır; bunlara şaheser adı veriyoruz. Bir eserin başyapıt olup olmadığı,
yazıldığı çağda tartışmaya açık olsa da eserin kıymeti zamanla anlaşılır ve
üstün vasıflara hâiz olanları şaheser olarak anılırlar. Toplumun idrakine veya
ihsasına edebî bir biçimde seslenen bu eserlerin hassaten talebeler tarafından
okunması ve okutulması gayet mühim olduğundan, bunları belirlemek adına devlet
eliyle yerli ve yabancı kitaplardan oluşan ve adına 100 Temel Eser denen
listeler oluşturulmuştur.
Biz listemizi
oluştururken ilköğretim ya da ortaöğretim öğrencilerini değil, genel okuyucuyu
dikkate aldık ve edebiyatseverlerin okuma planlarına naçizane bir katkımız
olsun istedik. Her asırdan bir iki özgün eseri dâhil etmeye gayret gösterdiğimiz
listede eserlerin telif tarihlerine göre kronolojik sıralama tatbik ettik.
Bunların arasında birkaç ciltli olanların son cildinin yayın tarihini esas
aldık. Hemen belirtelim ki aşağıda zikredeceğimiz bu 20 eser arasına dâhil
edilmesi gereken pek çok kitap ismi saymak mümkündür; ancak belli bir sayı ile
sınırlandırmak mecburiyeti yüzünden edebiyat tarihlerindeki kanaatlerin yanı
sıra şahsî zevkimizi de - nesnel kalmaya
gayret etmek suretiyle - işin içine katmak zorunda kaldığımızın altını çizelim.
Yaz mevsiminin
başında hemen hemen hepimiz tatilin yanı sıra okuma planları da yapar, hatta
somutlaştırmak adına okuma listeleri hazırlarız. Lâkin Ramazan ayıydı,
sıcaklardı, kalkışmaydı, şuydu, buydu derken her yaz o arzu ettiğimiz okumaları
bir türlü gerçekleştiremeyiz ve asıl okuyacaklarımızı eğitim-öğretim sezonunda
okuruz. Yeni sezona girerken, Mark Twain'in klasiklere dair "Herkesin
okumuş olmak istediği ama kimsenin açıp da okumadığı" şeklindeki tarifi
her ne kadar isabetli olsa da kıyıda köşede bir yerde gerçekten okuyacak
kimseler olduğu kanaatindeyiz. Listemizi yaparken “hangi eseri hangi kaynaktan
ya da yayınevinden okusak daha iyi olur?” sorusuna da cevap bulmaya çalıştık.
1) Kutadgu Bilig (11. asır)
Yusuf Has Hâcib
tarafından yazılmış olan Kutadgu Bilig;
Türk dil, edebiyat ve kültür hayatının önemli eserlerinden kabul edilmiştir.
Zira İslâmî Türk edebiyatının elimizde olan ilk eseridir. "Mesut olma
bilgisi" mânâsına gelen Kutadgu
Bilig ahlâkî ve felsefî mesajlar taşımaktadır. Bunları dört ana karakterin
manzum diyalogları halinde verdiği için sıkıcı değildir. Dört karakterden
hükümdar adaleti, vezir saadeti, vezirin oğlu aklı ve zâhid olan karakter de
âkıbeti temsil eder. R. Rahmeti Arat'ın hazırladığı çalışmadan istifade
edilebilir ama arzu edenlerin Fergana ve Kahire nüshalarının tıpkıbasımına
ulaşmaları da mümkündür.
2) Dîvân-ı Hikmet (12. asır)
Kutadgu Bilig gibi ilk eserlerimizden
olan Dîvân-ı Hikmet Ahmed Yesevî'ye
ait şiirlerden oluşsa da hazretin oturup yazdığı bir eser olmaması, yani farklı
dil ve coğrafyalarda kâğıda geçirilen manzumelerden müteşekkil olması hasebiyle
hikmet geleneğini yansıtan bir mecmua özelliği gösterir. İslâm dinine girmemiş
ya da dini henüz kabul etmiş kimseler için söylenmiş hikmetli manzumeler
insanoğluna seslendiği için çoktan Müslüman olmuş ve yüzyıllar sonra doğmuş
olan bizlere dahi seslenmektedir. 2016'da Ahmed Yesevî Üniversitesi'nin
hazırlattığı, Çağatay Türkçesi ve Türkiye Türkçesinin birlikte yer aldığı tam
metni ihtiva eden çalışma şimdiye kadar yapılanların en güzelidir.
3) Dîvân-ı Yûnus Emre ( 14. asır)
Az ve öz söyleyen Türkçenin bu kudretli
şairini dilimize dolasak da bütün şiirlerini düşünerek okuyanımız pek yoktur
sanırım. Esasında, onun divanları arasında gerçek Yunus Emre’ye ait olan
şiirler iki elin parmaklarını biraz geçer, o kadar; lâkin bu mühim değildir.
Türk edebiyatında bir Yunus ekolü oluşmuş, yani aynı meşrepteki şairler
kendilerini Yunus olarak tanıtarak şiirler söylemişler ve bunlar Yunus divanı
altında toplanmıştır. Sehl-i mümteni
denilince ilk akla gelen şairimiz olan Yunus Emre’nin divanını neşreden birkaç
araştırmacı vardır. Bize göre içlerinde en iyisi Mustafa Tatçı’nın yayınladığı Dîvân-ı
İlâhîyât’tır.
4) Garibnâme
(14. asır)
Dinî, tasavvufî
ve didaktik mahiyette olan 12.000 beyitlik bu mesnevî, hem muhtevası hem
üslubuyla sevilmiş ve asırlar boyunca sevilerek okunmuştur. Köklü ve derin bir
aileye sahip olan Aşık Paşa yaşadığı devirde temayülün eserleri Arap ve Fars
dilinde yazmak olmasından dolayı “Türk
diline kimseler bakmaz idi/Türklere hergiz gönül akmaz idi” diyerek eserini
şuurlu bir biçimde Türkçe olarak kaleme almıştır. Elbette sadece diliyle değil,
içeriğiyle de Türk düşünce tarihi
açısından oldukça önemli özellikleri olan bu eser, Türk kültürünün kalıcılığını
sağlayan kurucu nitelikte bir metin olması hasebiyle de dikkate değer vasıflara
haizdir. En güvenilir Garibnâme neşri, Kemal Yavuz’a ait olan ve TDK
yayınlarından çıkandır.
5) Mevlid (15.
asır)
Bugün dahi
camilerimizde okunan, en azından birkaç beytini ezbere bildiğimiz Vesîletü’n-Necât,
meşhur adıyla Mevlid, şüphesiz Türk edebiyatında gelmiş geçmiş
içimize en çok sindirdiğimiz ve benimsediğimiz eserdir. Hâl böyle olunca niye
okumamız icap ettiğine dair bir şeyler söylemeye hacet kalmıyor. Yalnız şöyle
bir ikazda bulunmakta fayda var: Süleyman Çelebi tarafından yazılan bu eserin
dilinin sade olması ve anlatılanların basitçe ifade edilmesi, çoğu kez
okuyucuyu sathî bir eserle karşı karşıya kaldığı zannını uyandırmaktadır.
Binaenaleyh eserin şerhiyle birlikte okunmasını tavsiye ediyoruz. O da Hüseyin
Vassâf’ın kaleme aldığı; Mustafa Tatçı, Musa Yıldız ve Kaplan Üstüner
tarafından yayına hazırlanmış olan Gülzâr-ı
Aşk’tır.
6) Tazarrunâme
(15. asır)
“Üslupta ilk
ceddim: Sinan Paşa” demiştir, fevkalâde bir üsluba sahip olan Cemil Meriç.
Hakikaten Sinan Paşa bir nesir üstadıdır. Daha ziyade manzum parçaların revaçta
olduğu bir devirde esas itibariyle mensur bir tarzda kaleme aldığı eseriyle
Türk nesir üslubunun kurucu şahsiyeti olmuştur. Akıcı, süslü, doğal ve ahenkli
bir üslupla yazılmış olan bu eser bir münacattır; ancak yer yer hikâyelere,
kıssalara, nasihatlere ve manzum parçalara da rastlanır. Kitap, edebî
kıymetinin yanı sıra ihtiva ettiği fikirler ve yaptığı göndermeler bakımından
da incelenmeye değerdir. Bu eseri okumak için başvurabileceğiniz kaynak olarak
tek tavsiyemiz Mertol Tulum’un Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’na ait olan
yayınlardan çıkmış olan neşirdir.
7) Fuzûlî
Dîvânı (16. asır)
Yerli ve yabancı
pek çok araştırmacının yanı sıra birçok edebiyatçının da hemfikir olduğu bir
husus vardır; o da Fuzûlî’nin Türkçenin en büyük şairi olduğudur. Şiirlerini
okumaya başladığınızda kendisinin hiç de abartılmadığını bizzat müşahede
edebilirsiniz. Yoğun duygusal öğeler eşliğinde sizi lirizmin doruklarına
çıkaran şair aynı zamanda keskin zekâsını kullanarak bir yerden başka bir yere
götürüverir. Türkçenin imkânlarını zorlayarak, hatta genişleterek büyük bir
ifade kudretine sahip olan şairin bütün şiirlerini tek seferde anlamak tabii
olarak mümkün değildir. Bundan dolayı Fuzûlî divanını Ali Nihat Tarlan hocanın
hazırladığı Fuzûlî Dîvânı Şerhi adlı çalışmadan okumanız faydalı
olacaktır.
8) Nâbî
Dîvânı (17. asır)
Nâbî, Türk
şiirinde hikemî ekolün başlatıcısı olması sebebiyle diğer divan şairlerinden
ayrı bir öneme sahiptir. Okuru düşünmeye sevk eden Nâbî’nin hassaten gazelleri
kesinlikle okunmalıdır. Nâbî’nin tefekkür ufkunun genişliğinin yanı sıra kültür
birikimini ve mükemmel üslubunu gösteren bu şiirler, edebiyattan behresi olan
herkesin lezzet alacağı tarzda yazılmıştır. Nâbî’nin divanı Ali Fuat Bilkan tarafından
hazırlanmıştır. Bu eserin yanında Nâbî’nin çağdaşı olan ve aynı onun gibi
şahsına münhasır bir söyleyişle yazan Nef’î’nin Dîvân’ı da okunabilir.
Listemizdeki “divan” kısmına fazla yer ayırmamak gayesiyle birçok divana ayrı
başlık ayırmadık.
9) Seyahatnâme
(17. asır)
Evliya
Çelebi’nin 1630’lu yıllarda İstanbul’dan başlayıp 1681’e kadar o zamanki
Osmanlı Devleti’nin geniş topraklarında ve komşu devletlerinde yaptığı seyahat
notlarından oluşan bir eserdir. Anadolu coğrafyası, Ortadoğu, İran, Arap yarımadası
ve Orta Avrupa’ya dek uzanan büyük bir bölgeyi dolaşan Evliya Çelebi’nin bu
eseri, kronolojik sıraya göre düzenlenmiş ciltlerden oluşur. Görülenlerin yanı
sıra yazılı kaynaklardan da istifade edilen bu metinde yüzlerce şehir coğrafî
özellikleriyle, tarihiyle, mimarîsiyle, sosyal hayatıyla anlatıyla anlatılır.
Eserin bir başka özelliği, müellifin “acayip” bulduğu hadiselerin yer
almasıdır. Bunun üzerine canlı ve mizahî bir dil eklenince okuması gerçekten
keyifli olur. Eserin en güvenilir neşri, YKY tarafından yayınlanmış olandır.
10) Nedim
Dîvânı (18. asır)
“Nedîmâne” adı
verilen kendine has bir tarz geliştiren Nedim, yerli unsurlar barındıran ve
bunları söyleyiş mükemmelliğini yakalayarak şiirler kaleme almıştır. Konuşma
dilinden gelen sözleri ustaca şiirin ahengi arasında eriterek dili kullanmada
üstad kabul edilmiştir. Eski şiirde çok önemli yeri olan kafiye, redif ve
vezinde hemen hemen hiç hataya düşmeyen ve aruzu da çok iyi tatbik eden
Nedim’in şiirleri, hem çağdaş şairler hem de daha sonra gelen şairler
tarafından hayranlıkla okunmuştur. Muhsin Macit’in hazırladığı divanı kültür
bakanlığının sitesinde e-kitap olarak bulmanız mümkün.
11) Hüsn ü
Aşk (18. asır)
Buraya Şeyh
Gâlib’in derin, zatif, girift ve ince şiirlerinden mürekkep Dîvân’ını koyabilirdik
fakat sebk-i Hindî hususiyetleri taşıyan Hüsn ü Aşk adlı mesnevisi
alegorik anlatımın, tasavvufî çağrışımların ve sembolizmin başarıyla
kullanıldığı bir metin olarak onun en meşhur eseri olarak öne çıkmıştır.
Tasavvuf yolundaki bir kimsenin seyr ü sülûkunun temsilî karakterle anlatıldığı
mesnevi 2041 beyitten müteşekkildir. Muhammet Nur Doğan’ın hazırladığı bu eser
de kültür bakanlığı sitesinden indirilebilir.
12) Mâi ve
Siyâh (1896)
Türk
edebiyatının usta romancısı Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu ile
birlikte yazdığı iki büyük romanından birisidir. Bağlı olduğu edebî zihniyet
olan Servet-i Fünûn’un edebî bir beyannamesi olan Mâi ve Siyah; kendi
neslinin özlemlerini, edebiyat ve hayat karşısındaki tavırlarının
romanlaştırılmasından dolayı ev içinde geçen Aşk-ı Memnu’dan bir adım
öndedir. Türk romanının olgunlaştığı eser olarak kabul edilen bu romanda Halit
Ziya şahane bir üslup kullanmıştır. Roman için sadeleştirilmemiş bir baskısını
tavsiye ediyoruz. Bu meydanda N. Ahmet Özalp’ın hazırladığı ve Everest’ten
çıkan yayın en iyisi diyebiliriz.
13) Kısas-ı
Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ (1915)
Ahmet Cevdet
Paşa bir edebiyatçı değildir; ancak hayatının son yıllarında yazdığı bu
eserinde Türkçe nesir dilinin en olgun örneklerinden birisini vermiştir.
Kısas-ı Enbiyalar, bir edebî tür olarak telâkki edilirler ve bu eserde enbiya
kıssalarının olduğu kısım çok küçük yer tutsa da Cevdet Paşa’nın kullandığı
sade, sürükleyici ve akıcı dil sayesinde kısas-ı enbiyalar içinde en çok öne
çıkanı olmuştur. Türkçesinden lezzet alırken tarihî bilgiler edinebileceğiniz
bu eser için anlaşılamayan yahut yanlış anlaşılan tabirler çıkması ihtimalini
göz önünde bulundurursak Bedir Yayınları’nın parantezli neşrini
kullanabilirsiniz.
14) Memleket
Hikâyeleri (1919)
Bir öykücü
olarak Sait Faik Abasıyanık edebiyat otoriteleri tarafından birinci isim olarak
zikredilebilir ama en iyi hikâye kitabı olarak bizim tercihimiz Refik Halit
Karay’ın Memleket Hikâyeleri oldu. İçimizdeki insanları ve yerli
sorunlarımızı işlerken konuşma dilini edebî esere son derece usta bir biçimde
işleyen yazarın bu eserdeki her bir hikâye, edebî açıdan oldukça değerlidir.
Karay’ın eserlerini İnkılâp yayınları neşretmektedir. Listede ayrıca yer
veremedik lâkin müellifin Gurbet Hikâyeleri de okunacaklar arasında
zikredilebilir.
15) Dokuzuncu
Hâriciye Koğuşu (1930)
Peyami Safa’nın
birinci sınıf birkaç romanı arasında en fazla parlayanı bu eserdir. Belki
otobiyografik özellikler taşımasından, belki yazarın okur ile arasına girmeyip
roman kahramanının anlatıcı rolü üstlenmesinden, belki de bedensel ve ruhsal
acılarla boğuşan bir çocuğun hâlet-i ruhiyesini ustaca yansıtmasından
kaynaklanmaktadır. Bittabi romanın muvaffak olmasında Safa’nın dilinin ve
üslubunun kudreti de önemli bir rol oynamıştır. Roman okunurken sadeleştirilmiş
baskılardan imtina edilmelidir. Ötüken baskısı okunabilir.
16) Safahat
(1933)
Aramızda Mehmet
Akif ve şiirleriyle mülâki olmayanımız yoktur sanırım. En azından İstiklâl
Marşı’nı okumuşuzdur. Akif’in yedi şiir kitabından oluşan ve Türkiye’de en çok
tiraja ulaşan kitaplar arasında yer alan bu eser hakkında söyleyebileceğimiz
tek şey, eserin baştan sona ve dikkatli bir şekilde okunması. Meselâ her gün
yatmadan evvel 2-3 şiir okunabilir. Elbette diliyle oynanmamış bir baskısı tercih
edilmelidir.
17) Saatleri
Ayarlama Enstitüsü (1961)
Tanpınar
denilince akla birçok şey gelse de onunla özdeşleştirdiğimiz asıl eserleri
romanlarıdır. Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanlarının
ikisi de Türk edebiyatının şaheserleri arasına girmiştir. Bizim Saatleri
Ayarlama Enstitüsü’nü Huzur’un önüne çıkarmamız, tamamen şahsî
zevkimize bağlı bir seçimdir. Öyle bir lâhzada okunabilecek hafif bir roman
olmadığı için birçok kimseye sıkıcı gelebilir fakat sabır gösterildiği takdirde
ne kadar ustaca kaleme alınmış bir eser olduğunu fark etmek zor olmayacaktır.
Tanpınar’ın eserlerini Dergâh Yayınları neşretmektedir.
18) Kendi Gök
Kubbemiz (1961)
Türk edebiyatı
listesi oluştururken Yahya Kemal’i atlamak olur mu? Bir nağme edasıyla yazdığı
şiirleri konu itibariyle maşeri Türk duygu ve düşünce dünyasına seslenmektedir.
Mezkûr kitapta Türk milletinin tarih boyunca yaptığı fetihler ve getirdiği
güzelliklerin yanı sıra aşk, ölüm, rindlik, sonsuzluk gibi ferdî temalarda
yazılmış şiirler de yer almaktadır. Yahya Kemal şiirini sevenler için Eski
Şiirin Rüzgârıyle adlı şiir kitabını da tavsiye ediyoruz. Yahya Kemal’in
kitaplarını İstanbul Fetih Cemiyeti yayınlamaktadır.
19) Bu Ülke
(1974)
“Cemil Meriç’in
fikir kitabının burada ne işi var?” diye düşünmüş olabilirsiniz, hemen izah
edelim: Çarpıcı ifadeleri, vurucu tarifleri, yerli yerindeki devrik cümleleri
ve etkileyici tasvirleri ile bir üslup şaheseri olan bu kitabın hakkını
yememeliyiz. Son devir nesrinin en müthiş örneklerinden biri olan bu eser
ayrıca Meriç’in yüksek tefekkürünün hülâsası olması bakımından oldukça dikkate
değer bir kitaptır. Yazarın kitaplarını İletişim Yayınları neşretmektedir.
20) Ahmet
Hâşim Bütün Şiirleri (1987)
Kendine has bir
şiir anlayışı olması ve cemiyet meselelerine ilgisiz kalması nedeniyle
kimilerinin çok sevdiği kimilerinin ise çok eleştirdiği bir şair olan Ahmet
Haşim, bizce son derece kabiliyetli ve etkileyici bir şairdir. Zaten adının
hâlâ zikrediliyor olması bunun ispatıdır. Son yüzyılımızın mühim şairlerinden
olmasına karşın bütün şiirlerinin bir kitap olarak bir araya getirilmesi
ölümünden yıllar sonra gerçekleşmiştir. İnci Enginün ve Zeynep Kerman
tarafından hazırlanan bu kitap Dergâh Yayınlarından çıkmıştır.
Sonuç
Yerine: Yerli Malı Yurdun Malı
Almanca,
İngilizce ve Fransızca dillerini kitap yazacak kadar iyi bilen ve bu dillerde
yazılmış felsefe-bilim alanının kült eserlerini okumuş olan Tanzimat aydını
Beşir Fuad, devrin edebiyatçılarını eleştirince Namık Kemal de onu “doğru
dürüst Türkçe beyit okumaya bile gücü olmaması” yönüyle tahkir eder. Bugün bir
hayli mürekkep yalayıp yutmuş, her lâfına Batılı bir düşünürü veya yazarı
referans gösteren günümüz aydınlarına aynı tenkidi yöneltmemiz mümkündür. Dünya
klasiklerini - ki kahir ekseriyetle Avrupa kıtasında yazılmış eserlerdir – bir
o yana bir bu yana devirmiş olanlarımız dahi kendi klasiklerinden bîhaber
olması hakikaten üzücü bir durum. Bu sebeple yabancı şaheserleri göz ardı
etmemekle birlikte önceliği yerli olana vermek elzemdir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder