Edebiyatseverler İçin Türk Edebiyatından 20 Şaheser

(Edebiyatseverler İçin Türk Edebiyatından 20 Şaheser; dunyabizim.com; 04.09.2016)


Yazılı kültür birikimine sahip bütün milletlerin edebiyatlarında muasırları arasında sivrilen, müteakip asırlarda hafızalardan silinmeyen, her okunduğunda ayrı lezzet veren, kendinden sonra yazılan ürünler üzerinde müessir olan eserler yazılmıştır; bunlara şaheser adı veriyoruz. Bir eserin başyapıt olup olmadığı, yazıldığı çağda tartışmaya açık olsa da eserin kıymeti zamanla anlaşılır ve üstün vasıflara hâiz olanları şaheser olarak anılırlar. Toplumun idrakine veya ihsasına edebî bir biçimde seslenen bu eserlerin hassaten talebeler tarafından okunması ve okutulması gayet mühim olduğundan, bunları belirlemek adına devlet eliyle yerli ve yabancı kitaplardan oluşan ve adına 100 Temel Eser denen listeler oluşturulmuştur.

Biz listemizi oluştururken ilköğretim ya da ortaöğretim öğrencilerini değil, genel okuyucuyu dikkate aldık ve edebiyatseverlerin okuma planlarına naçizane bir katkımız olsun istedik. Her asırdan bir iki özgün eseri dâhil etmeye gayret gösterdiğimiz listede eserlerin telif tarihlerine göre kronolojik sıralama tatbik ettik. Bunların arasında birkaç ciltli olanların son cildinin yayın tarihini esas aldık. Hemen belirtelim ki aşağıda zikredeceğimiz bu 20 eser arasına dâhil edilmesi gereken pek çok kitap ismi saymak mümkündür; ancak belli bir sayı ile sınırlandırmak mecburiyeti yüzünden edebiyat tarihlerindeki kanaatlerin yanı sıra şahsî zevkimizi de  - nesnel kalmaya gayret etmek suretiyle - işin içine katmak zorunda kaldığımızın altını çizelim.

Yaz mevsiminin başında hemen hemen hepimiz tatilin yanı sıra okuma planları da yapar, hatta somutlaştırmak adına okuma listeleri hazırlarız. Lâkin Ramazan ayıydı, sıcaklardı, kalkışmaydı, şuydu, buydu derken her yaz o arzu ettiğimiz okumaları bir türlü gerçekleştiremeyiz ve asıl okuyacaklarımızı eğitim-öğretim sezonunda okuruz. Yeni sezona girerken, Mark Twain'in klasiklere dair "Herkesin okumuş olmak istediği ama kimsenin açıp da okumadığı" şeklindeki tarifi her ne kadar isabetli olsa da kıyıda köşede bir yerde gerçekten okuyacak kimseler olduğu kanaatindeyiz. Listemizi yaparken “hangi eseri hangi kaynaktan ya da yayınevinden okusak daha iyi olur?” sorusuna da cevap bulmaya çalıştık.

1) Kutadgu Bilig (11. asır)

Yusuf Has Hâcib tarafından yazılmış olan Kutadgu Bilig; Türk dil, edebiyat ve kültür hayatının önemli eserlerinden kabul edilmiştir. Zira İslâmî Türk edebiyatının elimizde olan ilk eseridir. "Mesut olma bilgisi" mânâsına gelen Kutadgu Bilig ahlâkî ve felsefî mesajlar taşımaktadır. Bunları dört ana karakterin manzum diyalogları halinde verdiği için sıkıcı değildir. Dört karakterden hükümdar adaleti, vezir saadeti, vezirin oğlu aklı ve zâhid olan karakter de âkıbeti temsil eder. R. Rahmeti Arat'ın hazırladığı çalışmadan istifade edilebilir ama arzu edenlerin Fergana ve Kahire nüshalarının tıpkıbasımına ulaşmaları da mümkündür.

2) Dîvân-ı Hikmet (12. asır)

Kutadgu Bilig gibi ilk eserlerimizden olan Dîvân-ı Hikmet Ahmed Yesevî'ye ait şiirlerden oluşsa da hazretin oturup yazdığı bir eser olmaması, yani farklı dil ve coğrafyalarda kâğıda geçirilen manzumelerden müteşekkil olması hasebiyle hikmet geleneğini yansıtan bir mecmua özelliği gösterir. İslâm dinine girmemiş ya da dini henüz kabul etmiş kimseler için söylenmiş hikmetli manzumeler insanoğluna seslendiği için çoktan Müslüman olmuş ve yüzyıllar sonra doğmuş olan bizlere dahi seslenmektedir. 2016'da Ahmed Yesevî Üniversitesi'nin hazırlattığı, Çağatay Türkçesi ve Türkiye Türkçesinin birlikte yer aldığı tam metni ihtiva eden çalışma şimdiye kadar yapılanların en güzelidir.

3) Dîvân-ı Yûnus Emre ( 14. asır)

Az ve öz söyleyen Türkçenin bu kudretli şairini dilimize dolasak da bütün şiirlerini düşünerek okuyanımız pek yoktur sanırım. Esasında, onun divanları arasında gerçek Yunus Emre’ye ait olan şiirler iki elin parmaklarını biraz geçer, o kadar; lâkin bu mühim değildir. Türk edebiyatında bir Yunus ekolü oluşmuş, yani aynı meşrepteki şairler kendilerini Yunus olarak tanıtarak şiirler söylemişler ve bunlar Yunus divanı altında toplanmıştır.  Sehl-i mümteni denilince ilk akla gelen şairimiz olan Yunus Emre’nin divanını neşreden birkaç araştırmacı vardır. Bize göre içlerinde en iyisi Mustafa Tatçı’nın yayınladığı Dîvân-ı İlâhîyât’tır.

4) Garibnâme (14. asır)

Dinî, tasavvufî ve didaktik mahiyette olan 12.000 beyitlik bu mesnevî, hem muhtevası hem üslubuyla sevilmiş ve asırlar boyunca sevilerek okunmuştur. Köklü ve derin bir aileye sahip olan Aşık Paşa yaşadığı devirde temayülün eserleri Arap ve Fars dilinde yazmak olmasından dolayı  “Türk diline kimseler bakmaz idi/Türklere hergiz gönül akmaz idi” diyerek eserini şuurlu bir biçimde Türkçe olarak kaleme almıştır. Elbette sadece diliyle değil, içeriğiyle de  Türk düşünce tarihi açısından oldukça önemli özellikleri olan bu eser, Türk kültürünün kalıcılığını sağlayan kurucu nitelikte bir metin olması hasebiyle de dikkate değer vasıflara haizdir. En güvenilir Garibnâme neşri, Kemal Yavuz’a ait olan ve TDK yayınlarından çıkandır.

5) Mevlid (15. asır)

Bugün dahi camilerimizde okunan, en azından birkaç beytini ezbere bildiğimiz Vesîletü’n-Necât, meşhur adıyla Mevlid, şüphesiz Türk edebiyatında gelmiş geçmiş içimize en çok sindirdiğimiz ve benimsediğimiz eserdir. Hâl böyle olunca niye okumamız icap ettiğine dair bir şeyler söylemeye hacet kalmıyor. Yalnız şöyle bir ikazda bulunmakta fayda var: Süleyman Çelebi tarafından yazılan bu eserin dilinin sade olması ve anlatılanların basitçe ifade edilmesi, çoğu kez okuyucuyu sathî bir eserle karşı karşıya kaldığı zannını uyandırmaktadır. Binaenaleyh eserin şerhiyle birlikte okunmasını tavsiye ediyoruz. O da Hüseyin Vassâf’ın kaleme aldığı; Mustafa Tatçı, Musa Yıldız ve Kaplan Üstüner tarafından yayına hazırlanmış olan  Gülzâr-ı Aşk’tır.

6) Tazarrunâme (15. asır)

“Üslupta ilk ceddim: Sinan Paşa” demiştir, fevkalâde bir üsluba sahip olan Cemil Meriç. Hakikaten Sinan Paşa bir nesir üstadıdır. Daha ziyade manzum parçaların revaçta olduğu bir devirde esas itibariyle mensur bir tarzda kaleme aldığı eseriyle Türk nesir üslubunun kurucu şahsiyeti olmuştur. Akıcı, süslü, doğal ve ahenkli bir üslupla yazılmış olan bu eser bir münacattır; ancak yer yer hikâyelere, kıssalara, nasihatlere ve manzum parçalara da rastlanır. Kitap, edebî kıymetinin yanı sıra ihtiva ettiği fikirler ve yaptığı göndermeler bakımından da incelenmeye değerdir. Bu eseri okumak için başvurabileceğiniz kaynak olarak tek tavsiyemiz Mertol Tulum’un Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’na ait olan yayınlardan çıkmış olan neşirdir.

7) Fuzûlî Dîvânı (16. asır)

Yerli ve yabancı pek çok araştırmacının yanı sıra birçok edebiyatçının da hemfikir olduğu bir husus vardır; o da Fuzûlî’nin Türkçenin en büyük şairi olduğudur. Şiirlerini okumaya başladığınızda kendisinin hiç de abartılmadığını bizzat müşahede edebilirsiniz. Yoğun duygusal öğeler eşliğinde sizi lirizmin doruklarına çıkaran şair aynı zamanda keskin zekâsını kullanarak bir yerden başka bir yere götürüverir. Türkçenin imkânlarını zorlayarak, hatta genişleterek büyük bir ifade kudretine sahip olan şairin bütün şiirlerini tek seferde anlamak tabii olarak mümkün değildir. Bundan dolayı Fuzûlî divanını Ali Nihat Tarlan hocanın hazırladığı Fuzûlî Dîvânı Şerhi adlı çalışmadan okumanız faydalı olacaktır.  

8) Nâbî Dîvânı (17. asır)

Nâbî, Türk şiirinde hikemî ekolün başlatıcısı olması sebebiyle diğer divan şairlerinden ayrı bir öneme sahiptir. Okuru düşünmeye sevk eden Nâbî’nin hassaten gazelleri kesinlikle okunmalıdır. Nâbî’nin tefekkür ufkunun genişliğinin yanı sıra kültür birikimini ve mükemmel üslubunu gösteren bu şiirler, edebiyattan behresi olan herkesin lezzet alacağı tarzda yazılmıştır. Nâbî’nin divanı Ali Fuat Bilkan tarafından hazırlanmıştır. Bu eserin yanında Nâbî’nin çağdaşı olan ve aynı onun gibi şahsına münhasır bir söyleyişle yazan Nef’î’nin Dîvân’ı da okunabilir. Listemizdeki “divan” kısmına fazla yer ayırmamak gayesiyle birçok divana ayrı başlık ayırmadık.

9) Seyahatnâme (17. asır)

Evliya Çelebi’nin 1630’lu yıllarda İstanbul’dan başlayıp 1681’e kadar o zamanki Osmanlı Devleti’nin geniş topraklarında ve komşu devletlerinde yaptığı seyahat notlarından oluşan bir eserdir. Anadolu coğrafyası, Ortadoğu, İran, Arap yarımadası ve Orta Avrupa’ya dek uzanan büyük bir bölgeyi dolaşan Evliya Çelebi’nin bu eseri, kronolojik sıraya göre düzenlenmiş ciltlerden oluşur. Görülenlerin yanı sıra yazılı kaynaklardan da istifade edilen bu metinde yüzlerce şehir coğrafî özellikleriyle, tarihiyle, mimarîsiyle, sosyal hayatıyla anlatıyla anlatılır. Eserin bir başka özelliği, müellifin “acayip” bulduğu hadiselerin yer almasıdır. Bunun üzerine canlı ve mizahî bir dil eklenince okuması gerçekten keyifli olur. Eserin en güvenilir neşri, YKY tarafından yayınlanmış olandır.

10) Nedim Dîvânı (18. asır)

“Nedîmâne” adı verilen kendine has bir tarz geliştiren Nedim, yerli unsurlar barındıran ve bunları söyleyiş mükemmelliğini yakalayarak şiirler kaleme almıştır. Konuşma dilinden gelen sözleri ustaca şiirin ahengi arasında eriterek dili kullanmada üstad kabul edilmiştir. Eski şiirde çok önemli yeri olan kafiye, redif ve vezinde hemen hemen hiç hataya düşmeyen ve aruzu da çok iyi tatbik eden Nedim’in şiirleri, hem çağdaş şairler hem de daha sonra gelen şairler tarafından hayranlıkla okunmuştur. Muhsin Macit’in hazırladığı divanı kültür bakanlığının sitesinde e-kitap olarak bulmanız mümkün.

11) Hüsn ü Aşk (18. asır)

Buraya Şeyh Gâlib’in derin, zatif, girift ve ince şiirlerinden mürekkep Dîvân’ını koyabilirdik fakat sebk-i Hindî hususiyetleri taşıyan Hüsn ü Aşk adlı mesnevisi alegorik anlatımın, tasavvufî çağrışımların ve sembolizmin başarıyla kullanıldığı bir metin olarak onun en meşhur eseri olarak öne çıkmıştır. Tasavvuf yolundaki bir kimsenin seyr ü sülûkunun temsilî karakterle anlatıldığı mesnevi 2041 beyitten müteşekkildir. Muhammet Nur Doğan’ın hazırladığı bu eser de kültür bakanlığı sitesinden indirilebilir. 

12) Mâi ve Siyâh (1896)

Türk edebiyatının usta romancısı Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu ile birlikte yazdığı iki büyük romanından birisidir. Bağlı olduğu edebî zihniyet olan Servet-i Fünûn’un edebî bir beyannamesi olan Mâi ve Siyah; kendi neslinin özlemlerini, edebiyat ve hayat karşısındaki tavırlarının romanlaştırılmasından dolayı ev içinde geçen Aşk-ı Memnu’dan bir adım öndedir. Türk romanının olgunlaştığı eser olarak kabul edilen bu romanda Halit Ziya şahane bir üslup kullanmıştır. Roman için sadeleştirilmemiş bir baskısını tavsiye ediyoruz. Bu meydanda N. Ahmet Özalp’ın hazırladığı ve Everest’ten çıkan yayın en iyisi diyebiliriz.

13) Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ (1915)

Ahmet Cevdet Paşa bir edebiyatçı değildir; ancak hayatının son yıllarında yazdığı bu eserinde Türkçe nesir dilinin en olgun örneklerinden birisini vermiştir. Kısas-ı Enbiyalar, bir edebî tür olarak telâkki edilirler ve bu eserde enbiya kıssalarının olduğu kısım çok küçük yer tutsa da Cevdet Paşa’nın kullandığı sade, sürükleyici ve akıcı dil sayesinde kısas-ı enbiyalar içinde en çok öne çıkanı olmuştur. Türkçesinden lezzet alırken tarihî bilgiler edinebileceğiniz bu eser için anlaşılamayan yahut yanlış anlaşılan tabirler çıkması ihtimalini göz önünde bulundurursak Bedir Yayınları’nın parantezli neşrini kullanabilirsiniz.

14) Memleket Hikâyeleri (1919)

Bir öykücü olarak Sait Faik Abasıyanık edebiyat otoriteleri tarafından birinci isim olarak zikredilebilir ama en iyi hikâye kitabı olarak bizim tercihimiz Refik Halit Karay’ın Memleket Hikâyeleri oldu. İçimizdeki insanları ve yerli sorunlarımızı işlerken konuşma dilini edebî esere son derece usta bir biçimde işleyen yazarın bu eserdeki her bir hikâye, edebî açıdan oldukça değerlidir. Karay’ın eserlerini İnkılâp yayınları neşretmektedir. Listede ayrıca yer veremedik lâkin müellifin Gurbet Hikâyeleri de okunacaklar arasında zikredilebilir.

15) Dokuzuncu Hâriciye Koğuşu (1930)

Peyami Safa’nın birinci sınıf birkaç romanı arasında en fazla parlayanı bu eserdir. Belki otobiyografik özellikler taşımasından, belki yazarın okur ile arasına girmeyip roman kahramanının anlatıcı rolü üstlenmesinden, belki de bedensel ve ruhsal acılarla boğuşan bir çocuğun hâlet-i ruhiyesini ustaca yansıtmasından kaynaklanmaktadır. Bittabi romanın muvaffak olmasında Safa’nın dilinin ve üslubunun kudreti de önemli bir rol oynamıştır. Roman okunurken sadeleştirilmiş baskılardan imtina edilmelidir. Ötüken baskısı okunabilir.

16) Safahat (1933)

Aramızda Mehmet Akif ve şiirleriyle mülâki olmayanımız yoktur sanırım. En azından İstiklâl Marşı’nı okumuşuzdur. Akif’in yedi şiir kitabından oluşan ve Türkiye’de en çok tiraja ulaşan kitaplar arasında yer alan bu eser hakkında söyleyebileceğimiz tek şey, eserin baştan sona ve dikkatli bir şekilde okunması. Meselâ her gün yatmadan evvel 2-3 şiir okunabilir. Elbette diliyle oynanmamış bir baskısı tercih edilmelidir.

17) Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1961)

Tanpınar denilince akla birçok şey gelse de onunla özdeşleştirdiğimiz asıl eserleri romanlarıdır. Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanlarının ikisi de Türk edebiyatının şaheserleri arasına girmiştir. Bizim Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü Huzur’un önüne çıkarmamız, tamamen şahsî zevkimize bağlı bir seçimdir. Öyle bir lâhzada okunabilecek hafif bir roman olmadığı için birçok kimseye sıkıcı gelebilir fakat sabır gösterildiği takdirde ne kadar ustaca kaleme alınmış bir eser olduğunu fark etmek zor olmayacaktır. Tanpınar’ın eserlerini Dergâh Yayınları neşretmektedir.

18) Kendi Gök Kubbemiz (1961)

Türk edebiyatı listesi oluştururken Yahya Kemal’i atlamak olur mu? Bir nağme edasıyla yazdığı şiirleri konu itibariyle maşeri Türk duygu ve düşünce dünyasına seslenmektedir. Mezkûr kitapta Türk milletinin tarih boyunca yaptığı fetihler ve getirdiği güzelliklerin yanı sıra aşk, ölüm, rindlik, sonsuzluk gibi ferdî temalarda yazılmış şiirler de yer almaktadır. Yahya Kemal şiirini sevenler için Eski Şiirin Rüzgârıyle adlı şiir kitabını da tavsiye ediyoruz. Yahya Kemal’in kitaplarını İstanbul Fetih Cemiyeti yayınlamaktadır.

19) Bu Ülke (1974)

“Cemil Meriç’in fikir kitabının burada ne işi var?” diye düşünmüş olabilirsiniz, hemen izah edelim: Çarpıcı ifadeleri, vurucu tarifleri, yerli yerindeki devrik cümleleri ve etkileyici tasvirleri ile bir üslup şaheseri olan bu kitabın hakkını yememeliyiz. Son devir nesrinin en müthiş örneklerinden biri olan bu eser ayrıca Meriç’in yüksek tefekkürünün hülâsası olması bakımından oldukça dikkate değer bir kitaptır. Yazarın kitaplarını İletişim Yayınları neşretmektedir.

20) Ahmet Hâşim Bütün Şiirleri (1987)

Kendine has bir şiir anlayışı olması ve cemiyet meselelerine ilgisiz kalması nedeniyle kimilerinin çok sevdiği kimilerinin ise çok eleştirdiği bir şair olan Ahmet Haşim, bizce son derece kabiliyetli ve etkileyici bir şairdir. Zaten adının hâlâ zikrediliyor olması bunun ispatıdır. Son yüzyılımızın mühim şairlerinden olmasına karşın bütün şiirlerinin bir kitap olarak bir araya getirilmesi ölümünden yıllar sonra gerçekleşmiştir. İnci Enginün ve Zeynep Kerman tarafından hazırlanan bu kitap Dergâh Yayınlarından çıkmıştır.

Sonuç Yerine: Yerli Malı Yurdun Malı


Almanca, İngilizce ve Fransızca dillerini kitap yazacak kadar iyi bilen ve bu dillerde yazılmış felsefe-bilim alanının kült eserlerini okumuş olan Tanzimat aydını Beşir Fuad, devrin edebiyatçılarını eleştirince Namık Kemal de onu “doğru dürüst Türkçe beyit okumaya bile gücü olmaması” yönüyle tahkir eder. Bugün bir hayli mürekkep yalayıp yutmuş, her lâfına Batılı bir düşünürü veya yazarı referans gösteren günümüz aydınlarına aynı tenkidi yöneltmemiz mümkündür. Dünya klasiklerini - ki kahir ekseriyetle Avrupa kıtasında yazılmış eserlerdir – bir o yana bir bu yana devirmiş olanlarımız dahi kendi klasiklerinden bîhaber olması hakikaten üzücü bir durum. Bu sebeple yabancı şaheserleri göz ardı etmemekle birlikte önceliği yerli olana vermek elzemdir.



Hiç yorum yok :