Peyami Safa'nın Romanlarını Niçin Okumamalı?

("Peyami Safa'nın Romanlarını Niçin Okumamalı?", dunyabizim.com, 15.06.2016)





Peyami Safa, öteden beri seçkin bir romancı olarak görülmüş ve gösterilmiştir. Ancak bu seçkinliğin hangi temeller üzerine oturduğu yeterince izah edilmemiştir. Edilemez de! Çünkü üniversite yıllarında Safa'nın tüm romanlarını okuyan birisi olarak bu romanların elle tutulur bir yanı olduğunu düşünmüyorum. Siz de Safa'nın romanlarını okuyarak değerli vaktinizi israf etmeyin diye, niye okumamanız gerektiğine dair beş adet sebep göstereceğim. Sonrasında seçim sizin.

1) "Tekniği" zayıftır

Safa, romanlarını kurarken hayatı örnek almış ancak romanın yapısı ile hayatın düzeni arasında yaptığı karşılaştırmada; romanı, hayatın kronolojik silsilesine değil, psikolojik yapısına bağlı tutmuştur. Bunu yaparken de somuttan soyuta gitmiş, yani önce hayat ve hareket, sonra konuşma, daha sonra tasvir ve en son da tahlil ve izah yaptığı için romanlarını okumak âdeta bir çile çekmeye benzer. İnsan romanlarını okurken "kardeşim, ne olduysa şunu adam akıllı anlatsana!" demekten kendini alıkoyamaz. Ayrıca romanlarını kaleme alırken, romanın sadece yazarın tasarrufu altına girmesini değil, hayatın bir takım tesadüflerine ve cilvelerine de açık bıraktığı için gerçekçilik hissi uyandırmaz. Ne yapayım öyle romanı o zaman? Bunun yanı sıra romanlarını yazarken kafa karıştırıcı şeyler denemiştir. Örneğin Bir Tereddüdün Romanı'nda 1. ve 3. şahıs olmak üzere, her bölümde anlatıcıyı değiştirir. Başka işimiz kalmadı da kim konuşuyor, onu mu çözmeye uğraşacağız?

2) "Konuları" Sıkıcıdır

Kişilerin düştüğü kasvetli ve bunalımlı durumları konu edinir genelde. Meselâ Şimşek romanında aile ortamında başlayan gayrimeşru bir ilişkinin bireyler arasındaki huzursuzluğa, çatışmaya ve nihayet bir aile faciasına yol açmasını konu edinir. Başka bir romanı olan Mahşer'de Çanakkale'de gazi olup İstanbul'a ümitle dönen bir gencin, karşılaştığı olayların etkisiyle hayâl kırıklığına düşmesini anlatır. Biz bu dünyaya milletin derdini okumaya mı geldik? Bazen sosyal meselelere temas eder de kişisel bunalımlardan kurtulduk zannederiz.. Sonra bir bakarız ki romanlarında dikkati çeken ve eser genelinde zengin bir tabaka oluşturan sosyal meselelerin temelinde bile, bireyin bunalımları, açmaz ve endişeleri yatmaktadır. Misal, Matmazel Noraliya'nın Koltuğu'nda kişilik bölünmesi diye tanımlanan ve iç çatışmaya, huzursuzluğa, ruhsal parçalanmışlığa düçar olan insanın kendini gerçekleştirme ihtiyacını okuruz. Kulağa ne kadar da sıkıcı geliyor değil mi?

3) "Karakterleri" anlaşılmaz

Safa romanlarındaki karakterleri şahsiyet ve kültürlerine göre konuşturmuştur. "Bu iyi bir şey ama!" diye itiraz etmeden önce bekleyin. Dejenere olmuş genç kızlar Fransızca konuşurlarken şarklı tipler Osmanlıcaya yakınlık kurarlar. Meselâ Yalnızız'da Feriha ile Meral arasında şöyle bir diyalog geçer, "- Pourquoil il est si mechant / - Sais, je moi?" Bunları böyle konuşturmaya ne gerek var? Fransızca bir roman değil ki bu! Bir örnek de Matmazel Noraliya'nın Koltuğu'ndaki Vâfî Bey'den verelim: "Yalnız şu kadarı malûmun ola ki Ashab-ı Kehf'in köpeği mağarada konuşmuştur. Surede de muzmerdir, ayan değildir, velâkin erbabına celidir." Sadakallahülazim. Bu ne Allah aşkına? Bu adamı anlamak için ilâhiyat okumamız gerekir. Romanda karakterlerin konuşmalarını anlayamadıktan sonra okumanın ne anlamı kaldı?

4) "Üslubu" boğucudur

Hayat zaten yeterince zor. Hepimiz bir koşturmacanın içindeyiz. Akşam evde uzanıp rahatlamak için elimize bir kitap aldığımızda o kitap bizi daha çok yoruyorsa onu ne yaparız? Bir kenara atarız ve televizyonu açarız. Bu Peyami Safa'nın boğucu üslubu yüzünden Allah bilir kaç genç kitap okumaktan soğudu! Boğucu derken ne mi kastediyorum? Uzun cümleleri ve gereksiz detaylarıyla bizi yorduğundan söz ediyorum. İşte Yalnızız'dan bir cümle: "Yeni gelenlere karşı alâkaları gayet kısa sürer: Düşük başlar hafif kalkar, büyük kapıya doğru hafifçe eğilir ve tekrar eski vaziyetine döner; herkes kendi üstünde toplanan dikkatini başkasına pek az ayırır, hem de onlar ilk gördüklerini bile eskiden tanıyormuş gibidirler, aralarında kandan fazla akrabalık vardır, acının ve korkunun birleştirdiği müşterek bir manevi aileye mensup olduklarını hissederler, emindirler ki insanlar arasında sabretmesini, beklemesini onlar kadar bilen yoktur." Cümlenin başından sonuna gelene kadar koptuk gittik. Bir de ne anlatıyor belli değil. Pes yani!

5) "Kelimeleri" eskidir


Güzelim arı, duru, saf Türkçemiz varken Peyami Safa tutar da dilimize zamanında  - ne yazık ki - Arapça ve Farsçadan geçmiş olan, ama iyi ki bugün unuttuğumuz o çirkin sözcükleri kullanır. Anlatım bozukluğu ile malûl olmasına rağmen son zamanlarda herkesin diline dolanan "herkesin hayatına kimse karışamaz" mucibince istediğini yapabilir diyebilirsiniz. Fakat bugün biz bu kelimeleri nasıl anlayacağız? Romanı Osmanlıca sözlükle beraber mi okumak zorundayız? Sanki romanları okumak çok kolay, başımıza bir de sözlük karıştırma işi çıkıyor. "Tekâmül", "münferid", "tecrid", "tasfiye", "emare", "mümessil", "sergüzeşt", "tecessüs", "müstait", "mamafih" gibi sözcükleri bugün kim kullanıyor Allah aşkına? Asıl anlamadığım, Türkçesi varken böyle Arapça ve Farsça kelimeleri romanlarına dolduran, dilimize zarar veren bir kişinin bu ülkede nasıl büyük romancı olarak kabul gördüğü. 

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bir İzah

İronik Üslup

Yazı yayınlandıktan sonra ironik üslubumu anlamayan/beğenmeyen pek çok kişi tarafından olumsuz yorum aldığımı gördüm. Okuyucuların kanaatlerine saygı duymakla birlikte o üslubu kullanmaktaki gayemi merak edenler olursa diye kısa bir izah yapmayı gerekli gördüm.

İronik üslubu anlamak için üç şey lâzım: 

a) Maalesef ağızlara sakız olan ve yanlış kullanılan bir kavram olan ironinin ne olduğunu, kinaye ve tariz gibi diğer edebî sanatlardan ayırıcı vasfını bilmek. (Bilinmediği bariz ortada)
b) İronik üslubu anlayabilecek okuma birikimine ve kıvrak zekâya sahip olmak. (Çoğu kimsede yok)
c) Yazının tamamını okumak. (Yazının tamamını okumayan birçok kişi olmuş.)

Şimdi bu üçünden birisi olmadığı zaman, yazının sonuna ne olur ne olmaz diye yazının ironik üslupla yazıldığına dair bir not ekleseniz dahi fayda etmiyor.

Peyami Safa

Türk edebiyatının en büyük yazarlarından (bence birincisi) olan Peyami Safa, kalem kavgasına giriştiği muasırları tarafından hep fikrî yönüyle eleştirilmiştir. Hakkında çok şey okumuş biri olarak şimdiye kadar onun edebî yönünü tenkit eden bir yazıya rastlamadım. Nerede kaldı ki ben edeyim. Ayrıca kendisi hakkında daha önce muhtelif mecralarda neşredilmiş, edebî kudretine hayranlığımı ızhar ettiğim pek çok yazım vardır. (Bittabi bu, kendisinin asla eleştirelemeyeceği anlamına gelmez. Peygamber değil neticede).

Yazımın başında onun bütün romanlarını yalayıp yuttuğumu söyledim. İnsan sevmediği kişinin bütün romanlarını okur mu? Haydi sevmediğim hâlde okudum diyelim, onu eleştiren bir yazıyı niçin ölüm yıl dönümünde yayınlayayım? İnsan öldürdüğü kan davalısına yapmaz bunu. Haydi onu da yaptım diyelim. Hiç dunyabizim.com gibi bir site böyle bir şeyi yayınlar mı?

Bunların hiçbirisine dikkat etmemiş olan okuyucu, yazıdaki ironiyi de maalesef anlamamış. Orada Safa'nın romanlarının olumsuzmuş gibi yansıttığım bütün özellikleri aslında olumlu şeyler. İronik olan, benim popüler okur zaviyesinden yaptığım şahsi kanaatlerim. Örnek vereyim, demişim ki:  

"Safa, romanlarını kurarken hayatı örnek almış ancak romanın yapısı ile hayatın düzeni arasında yaptığı karşılaştırmada; romanı, hayatın kronolojik silsilesine değil, psikolojik yapısına bağlı tutmuştur." Bu olumsuz bir şey değil, bilâkis fevkalâde bir şey. Sonrasında ironik üslup devreye giriyor ve "İnsan romanlarını okurken 'kardeşim, ne olduysa şunu adam akıllı anlatsana!' demekten kendini alıkoyamaz" diyorum. Yani popüler okurun buna nasıl yaklaştığını gösteriyorum.

Bu olumlu özellikleri benim "mış gibi" yaparak olumsuz olarak yansıtışımı inandırıcı bulanların zaten Safa'nın romanlarını anlayabilecek veya romanlardan keyif alabilecek kişiler olduklarını zannetmiyorum.

Son olarak, niye düz yazmadım, yani "Peyami Safa'nın Romanlarını Niçin Okumalı" şeklinde yazmadım? Maksadım Safa'nın romanlarına karşı ilgi çekmekti ve amacıma ulaştığıma inanıyorum. "Safa öyle büyük romancıdır ki" diye başlasaydım hiçbir menfi tepki almazdım ama yazı bu kadar ilgi çekici olmazdı. Üslubumun başarısız olduğunu düşünenlere de saygılarımı sunarım. Herkes her yazıyı beğenmek zorunda değil.

Hiç yorum yok :