Dünyaya gözlerini açan çoğu kişinin iç ve dış etkenlerle
şekillenen karakterine uygun bir hayat yaşadığını söylemek güç. Bunun en bariz
göstergesi, kişinin yaşamını idame ettirecek işinin ya da ömrünü tükettiği
meşguliyetinin, onun sevdiği ve en iyi yapabildiği şey olmaması. Burada suçu
kişiyi yanlış yönlendiren aile fertlerinden eğitim-öğretim sistemini tasarlayan
devlet ricaline, ülkenin ekonomik şartlarını belirleyen büyük devletlerden ağını
ören kaderin kontrolünü elinde tutan tanrıya kadar yüklemek mümkün. Netice
olarak insanların büyük bir kısmı istidat ve kabiliyetlerini sergileyecek
imkânlara sahip olamadan öteki dünyaya göçüyor. Pek azı ise yeteneklerini
ortaya koyarak eline aldığı işi başarıyla ifa edebiliyor. Hatta bunlardan
bazıları, “ben dünyaya bu işi yapmaya geldim” dercesine benzerleri arasında
sivriliyor, icraatları sayesinde âbidevî bir şahsiyet olarak maşerî hafızada
muhafaza ediliyor. İşte bu kimseler arasında zikredebileceğimiz isimlerden olan
Peyami Safa, kaleme aldığı eserlerle “tam bir romancı” olduğunu henüz yaşarken
ispatlamış bir romancımız. Öyle ki onun romanları, sayıca çok ve bir hayli
değerli olan fikir yazılarını dahi gölgede bırakmış.
Henüz iki yaşındayken babasının ve kardeşinin on ay içinde
ölmesi, bunun karşısında annesinin düştüğü bunalım, maddî yetersizliklerden
ötürü dokuz yaşında başlayan hayatını kazanmak mecburiyeti, sık sık hastaneye uğramasını
icap ettiren hastalığı vs. bahtsızlıklar onu (kendi tabiriyle) kendini anlamaya
ve yetiştirmeye mecbur bir küçük insanın tamamıyla hayatî zaruretlerden doğma
bir terbiye, psikoloji ve felsefe tecessüsüyle doldurur. Hayat karşısında
edindiği tecrübesiyle yetinmeyip bir otodidakt olarak kendini yetiştirerek
makûs talihini bir fırsata dönüştüren Safa, hikâye ve roman sanatına adım
atarken bir yazarı ayakta tutacak bilgi ve kültür birikimi yanı sıra ihtiyacı
olan güvene de sahiptir. Müteakip yıllarda kendi kendine ve mükemmel surette
öğrendiği Fransızcası sayesinde Batı edebiyatını yakından takip eden, içinde
yaşadığı toplumu inceden inceye gözlemleyen, kültürleri şekillendiren düşünce
akımlarını enine boyuna analiz eden ve roman sanatıyla ilgili literatürü tetkik
eden müellifin romancılığı yıllar geçtikte olgunlaşmış ve sonuç olarak seçkin
bir romancı olarak anılmayı hak etmiştir.
AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN YAZININ DEVAMINI OKUYABİLİR VEYA YAZIYI İNDİREBİLİRSİNİZ:
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder