Kemal Edib Kürkçüoğlu ve Yazıları

(Kemal Edib Kürkçüoğlu ve Yazıları; dunyabizim.com; 22.07.2016)

20. asrın başında, 1902 yılında Urfa’da hayata gözlerini açan Kemal Edib Kürkçüoğlu’nun meslekî hayatı öğretmenlikler, müfettişlikler, müdürlükler, akademisyenlikler ile dolu geçmiştir ancak vefatından sonra iki tarafıyla hatırlanır: Şair, düşünür ve araştırmacı. Lise yıllarından itibaren şiir yazan Kürkçüoğlu’nun yeni ve eski usulde kaleme aldığı, farklı nazım şekillerini ve türlerini kullandığı, bilhassa dinî ve tasavvufî alana giren pek çok başarılı manzumesi bulunmaktadır. Dinî ve millî konularda kaleme aldığı yazılar onun düşünür tarafıyla ilgilidir. Araştırmacı yönünü ise ağırlıklı olarak Türk edebiyatı sahasında yaptığı çalışmalar oluşturur.

Velut yazarların bir kısmı yazdıklarını titizlikle muhafaza edip bir arada tutarken ve hatta kitaplaştırırken, bir kısmı bu konuda herhangi bir teşebbüste bulunmaz. Kemal Edib Kürkçüoğlu, bu ikinci zümredendir. Devrinin ilim ve düşünce dergilerinde birçok yazısı yayınlanmış olan, çeşitli mecralarda konferanslar veren Kürkçüoğlu, yazdıklarının bir araya getirilmesi başka bir kişiye muhtaç kişiler gibi bekliyordu. Neyse ki muhtelif yayın organlarında dağınık hâlde bulunan Kürkçüoğlu’nun yazıları da takriben iki ay kadar evvel Mustafa S. Kaçalin tarafından bir araya getirildi ve daha önce Tasavvuf Tarihi Ders Notları (http://www.dunyabizim.com/kemal-edib-kurkcuoglu/21269/urfanin-ikinci-nbsi-keml-edb-kurkcuoglu) ‘nı basan Büyüyen Ay Yayınları tarafından neşredildi. Kitabın adı “Dilimin Döndüğü Kadar” ve bu başlık kendisinin 1964’te İslâm İnançları ve Felsefesi adlı kitaba yazdığı bir yazıdan alınmış. Mezkûr kitap onun fikrî yazılarını ve araştırmalarını kapsayan, yani manzumelerini dışarıda bırakarak bütün düzyazılarını bir araya getiren bir çalışma.
Hazırlayan tarafından “bal tadında nesirler” olarak nitelendirilen yazılar hakikaten de hem dili, hem üslubu, hem de derinliği cihetiyle insanın dimağında tatlı bir tesir yaratıyor. Yazılar konu cihetinden temel olarak din-bilim, İslâm dininde bilgiye ve bilgiliye verilen değer, değerlerimiz-değerlilerimiz, tanınmış Türk şairleri, edebiyat, çeşitleme, bana göre şeklinde alt başlıklar altında bir araya getirilmiş. Kaçalin’in kronolojik veya yayın organına göre değil de böyle mevzuya müteallik dizimli bir yöntem takip etmesi, şüphesiz kitabı çekici kılmış. Kitabın herhangi bir sadeleştirilme işleminden geçmemesi, onu cazip kılan bir başka unsur. Bildiğiniz üzere sadeleştirilmemiş bir kitap sözlükler yardımıyla pek âlâ okunabileceğinden istisnai durumlar dışında tasvip edilmeyen bir eylemdir. Hele edebî bir yönü varsa…



Genel olarak İslâmî anlayıştan, tasavvuftan, edebiyatçılarımızdan ve eserlerden bahseden yazılarından birçoğu, günümüzde ders kitaplarında yer alacak vasıfları haiz. Meselâ dinî ve millî anlayışımızı hülâsa eden “Gelenek ve Görenek” (s. 119), tasavvufa dair tanımları ve temel umdeleri kaleme aldığı “Tasavvufa Dair” (s. 187), yerliliğin öneminin vurgulandığı “Sanat” (s. 333), kendi şaheserlerimizden söz eden “Klasiklerden Faydalanma Davası” (s. 359) başlıklı yazıları bunlardan birkaçı olarak zikredilebilir. Hangi konuda yazılmış olursa olsun nesirlerinin hepsinde bir zarafet, samimiyet ve şiirsellik kendisini hissettiriyor. Ayrıca düşünce yazılarının birçoğunda Hz. Peygamber’e olan muhabbetini, dinî ve millî değerlere bağlılığını, yazdığı konuya dair olan ilmî yetkinliğini, düşüncelerini planlı bir biçimde ortaya koymadaki kabiliyetini görmek mümkün. Kendi düşüncelerini ifade etmesinin yanı sıra, “Devir devir dünya ölçüsünde büyük fikir ve sanat adamları yetiştirmiş olan milletimizin yarınki üstadlarına kaynak olacak bugünün gençlerini dünden kalan ve bütün insanlık âleminin ortak malı olan deha eserleriyle doyurmak ve taze beyinleri, tabiri caizse, bu özlü fikir vitaminleriyle beslemek sosyal ve kültürel bir zarurettir” diyerek geçmiş ve geleceği birleştirme görevini de bizzat üstlenmiş Kürkçüoğlu’nun, Nesîmî’den Namık Kemal’e, Cevdet Paşa’dan Mahmud Bedrüddin Yazır’a farklı mesleklerden mühim isimlere dair yazıları mevcut. Ayrıca müstakilen hazırladığı, Tâhirü’l-Mevlevî’nin Edebiyat Lügati, bugün hâlen istifade ettiğimiz bir çalışma hüviyetinde.

Geçmişimizi bilmeden geleceğimizi inşa edemeyiz. 20. yüzyılda memleketimizde yaşamış Osmanlı bakiyesi pek çok âlim, arif, filozof, din adamı ve sanatkârlarımız var ve nadiren akademik çalışmalara konu olan bu isimlerin dışında kalanlardan haberdar bile değiliz. İlginçtir ki metin neşri alanında uzak tarihimizden çok yakın tarihimize yabancıyız. Bunun nedenleri çok da ehemmiyetli değil, önemli olan eski harflerle basılmış ve dağınık hâlde bulunan evrakı, şahsî teşebbüslere emanet etmek yerine bir çalışma gurubunun gayretleri ile kültür hazinemize kazandırmak. Bu yolda çaba sarf edenler ve bu kimseleri destekleyenler, kültür hayatımıza en büyük katkılardan birini sağlamaktadırlar. Zira yazdıkları iyi veya kötü olsun, geçmişteki yazarların hepsi bizim yazarlarımız. Öyleyse yazıyı merhumun bir sözü (s. 334) ile bitirelim:


“Türk’ün her şeyi bizim; eksiği bizim eksiğimiz, üstünlüğü bizim üstünlüğümüz.”

Hiç yorum yok :